29 Mart 2015 Pazar

Küçük ve güzel soframızdan ve bizden hikayeler...


Hikayeler mühim, malumunuz. Her geçen gün daha da hızlanan dönüşüm sürecinde bunları anlatmanın önemi çok büyük! Hikayeler ilham veriyor, insanları yoldan çıkarıyor... Evet evet, hadi artık yoldan çıkma zamanı!

Birkaç aydır ulaşılması pek de kolay olmayan, ayrıca hiç de "yol üstünde" olmayan, hiçbir yere yakın olmayan bir yerde yaşamamıza rağmen, o kadar çok dostumuzu konuk ettik ki... Hem de kış vaktinde, düşünün. O kadar ki birkaç hafta önce çok sevdiğimiz iki arkadaşımızı reddettik. Zira ondan önceki on gün boyunca evde sürekli birileri vardı, bir sonraki hafta sonu bir başkası gelecekti ve Asil ve Asuman bizi aramadan -galiba- bir saat önce "Tamam artık, bu hafta sonuna kadar evde bizden başka kimseyi görmek istemiyorum." demiştim. Haa, gelen herkesi keyifle ağırladık ve her biri çok sevdiğimiz kişilerdi vs ama o günlerde yetmişti işte. En azından Burcu ve bana... Begüm'e kalsa hep birileri olsun. O hiç yorulmuyor, sıkılmıyor.

İlk kez bir yazıya fotoğrafla başladım bu arada. Dün akşamki kalabalık, küçük ve güzel soframızdan bir fotoğrafla. Ve hikayeler dedik ya, herkes için birkaç cümle yazmak istedim...

Sağ alt köşede ben varım. Bu satırları okuyup beni tanımayan var mıdır bilmiyorum ama, 2012 yazında başlayan ve iki yıla yakın süren göçebeliğim sonrasında geçtiğimiz yılın Mayıs'ında Begüm'ün çağrısı üzerine Çandır köyünde yaşamaya başlayan, şu sıralar toprak işleri ve çıkarmak istediği kitapla meşgul bir adam.
 
Sağ ve sol yanımda Vahap ve Dilara var. Birkaç gün önce karavanla yola düşüp -müşterileri oldukları- Ilgınlara uğrama gafletinde bulunup onları da peşlerine takan bir çift. Vahap pilot, Dilara ise ağır ceza avukatı. Onları uzun uzun dinleme şansım olmadı ama başka yolların peşindeler işte. Bir ara, birkaç aylığına Avustralya, Yeni Zelanda taraflarına gitme düşünceleri varmış ama anladığım kadarıyla bu düşünceleri çok kuvvetli değil şu anda. Ne yapacaklarını tam olarak bilmiyorlar ama görünen o ki yakın gelecekte İstanbul'a biraz ara verip yola düşecekler ve kervanı yolda düzecekler. Bu, kendimden ve etrafımdaki birçok insandan bildiğim ve hararetle önerdiğim bir yol. Planlamayla, kaygıyla, şunla-bunla değil de hayatın karşına çıkardıkları ile yolda kalınan bir zaman diliminde zaten acayip güzelliklerle karşılaşıyoruz hepimiz. Onlar için de öyle olacağına pek şüphem yok. Yolları açık olsun.
 
Dilara'nın solunda ve onun yanında Ilgın ve Serhat var. Geçen yılın başlarında işlere elveda diyerek yollara düşmüş, sekiz-dokuz ay yollarda çiftlik çiftlik, köy köy gezdikten sonra şu an için Çanakkale'de duraklayıp ufak çaplı da bir iş kurmuş dostlarımız. (bir üst paragrafta işlerine de bağlantı verdim) Ilgın Çarşamba günü beni aradı ve bizim yola "yeni düşmüş" iki arkadaşı bize göndereceğini söyledi. Üçgün geçip biz "ses çıkmadı bunlardan" diye düşünürken iki arkadaşın yanı sıra kendilerini de  karşımıza çıkardılar, harika bir sürprizle. Serhat'ı ilk gördüğüm anki şaşkınlığımı tarif etmem çok güç. Beynimin bağlantıları kurmaya çalıştığı bir - bir buçuk saniyeyi resmen hissettim. (Böyle yazınca bir şey anlaşılmıyordum sanırım ama...)
 
Sol üst köşede Aylin var. Kasım'da permakültür tasarım eğitiminde tanıştığım aşırı tatlı kadın. Kendisi bir mimar ve -anladığım kadarıyla- şu an için İstanbul'dan ayrılma gibi bir düşüncesi yok. Fakat o da kendini permakültürel ve ekolojik bir takım eğitimlere vermiş durumda. Çok geçmez, o da bizim yolun yolcusu olur gibime geliyor ya, göreceğiz...
 
Aylin'in yanında Begüm. Okuyanlardan onu tanımayan pek kimsenin olduğunu da sanmıyorum ama aslen İngilizce öğretmeni olup yaklaşık yirmi yıldır buralarda yaşayan, son birkaç yıldır topluluk oluşturmanın, özellikle birkaç aydır da birtakım ritüellerin, seremonilerin peşine düşmüş birisi! biliyosunuz işte, uğraştırmayın beni.
 
Öte yanda Işıl. O da son zamanların hızlı gezginlerinden. Kah bir TaTuTa çiftliğinden haber veriyor, kah bir köylü ailenin yanında takılıyor, kah bir takım eğitimlerde yer alıyor. Her an her yerde karşınıza çıkma ihtimali çok büyük! Arı, inek ve koyunlara bayılıyor. Geçen pazardan beri bizimle, yarın İstanbul'a uçuyor.
 
Işıl'ın sağ tarafında ise Baysal (adı Mustafa ama çoğunlukla soyadı ile hitap ediyorum kendisine) var ki onla da permakültür eğitiminde tanıştık. Yurt dışında uzunca (?) bir süre bulunduktan sonra Türkiye'ye dönmüş ve şimdi birçok kişinin ikilemini yaşıyor: Bir süre çalışıp para mı biriktirsin, yoksa bir an önce hayallerini gerçekleştirmek üzere kırsala mı göçsün... Bir yandan iş arıyor (hatta buraya da Manisa'daki bir iş görüşmesinden geldi) ama aklı kırsalda kuracağı hayatta, güdeceği koyunlarda... Aylin ve Baysal da çarşamba gününden beri buradaydılar bu arada. Bir saat kadar önce karavanın büyüsüne kapılıp Serhatlarla birlikte düştüler yola. Muhtemelen bi' Kayaköy ziyareti yapıp yarın akşam İstanbul'a uçuyorlar.

Poff, bu arada bi' pansiyonum falan olsa, uçak yerine karayolunu tercih edenlere indirim yapardım. Daha az karbon salmaları hasebiyle... Ama yok, kimseyi yargılıyor değilim.

Ayrıca gerek akşam yemeği gerekse kahvaltı soframızda, burada olan/olmayan dostlarımızın ürünleri vardı: Mehmet ve Melisa'nın ürettiği harika şarabı Umman'ın gönderdiği enginar eşliğinde içerken Aylin'in başladığı, Ilgın'ın son ayarlamaları yaptığı favayı da atıştırıyorduk. Ayrıca önceki günden kalan ve Baysal'ın, Bülent'in annesinin gönderdiği tarhanadan yapılan çorba ve yine Baysal'ın önceki gün  yapmış olduğu "lapa" pilav (Baysal, kızma) vardı. Başka şeyler de vardı da uzatmayayım şimdi ((: Sadece Ilgın'ın yapmış olduğu ve kahvaltıda yediğimiz şahane ötesi süt reçelinden bahsetmeden geçmek istemedim.

Son olarak da Dilara'nın bu fotoğrafı kolayca çekmesini sağlayan "ultra süpersonik teknolojik araç" selfie çubuğu!

Dedim ya, bu kış çok bereketli geçti, acayip misafir yaptı! Geleni gideni takip etmek mümkün değil. Geçen yaz da bir ara epey yoğunlaşmıştık ama bu aralar olduğu gibi hiç olmadı herhalde.

Bizimki gibi yaşam alanlarının çekim merkezi olması beni heyecanlandırıyor ve sevindiriyor. Öncelikle kendi adıma, eski veya yeni tanıştığım dostlarla kaliteli vakit geçirmemi sağlarken, burada inziva halinde olmak zorunda kalmamış oluyoruz. Gerçi inziva hallerini de seviyorum ama tüm hayatıma yaymak istediğim bir durum değil. Sessizlik ve sakinlik ihtiyacı duyduğumuzda ise, "hayır" demeyi bildiğimizi, yukarıda yazdığım gibi kendimize ispatladık zaten.

Tabii egosal olarak da hoşuma gidiyor. Yine yukarıda yazdığım üzere, burası katiyen yol üstü bir yer değil ama buna rağmen bu kadar çok insanın bizi görmek, bizle vakit geçirmek için bunca zahmete girmesi, kendimi(zi) çok kıymetli hissettiriyor. Ne mutlu ve aferin bize! ((: Yalnız allah muhafaza, mesela İzmir yakınlarında falan yaşıyor olsaymışız, ne olurmuş halimiz... :p

Büyük resim açısından da çok olumlu elbette. Doğaya dönen, dönmek isteyen kişilerin artmasının da göstergesi bu. Zira istisnalar haricinde, gelen herkes böyle bir hayat yaşıyor veya bunun hayalini kuruyor. Dünyanın sağaltılması -ve iyice içine edilmemesi- için bundan başka bir yol olmadığına da o kadar eminim ki... Gönüllü sadelik, az karbon salımı, küçülen hayatlar ve topluluklar. Son günlerde okuduğum Ivan Ilıch'in yazdığı "şenlikli toplum"u kurmak! İşte tam da ihtiyacımız olan şey.

Biz gerçekten çok büyük bir keyifle, huzurla yaşıyoruz. Darısı herkesin başına!

24 Mart 2015 Salı

Nasıl Bir Hayat?

Begüm'den:

Bilmiyorum sizin günleriniz nasıl geçiyor. Benimkiler
biraz sıradışı mı ne?

Şimdi bizim motor (scooter yani, burda da cava diyorlar)
sürekli yağ eksiltiyordu. Dalyan'daki tamirciye
sordum 'buraya getirmeniz lâzım' dedi. Normalde binip
götürürsün tamirciye ya da yürümüyorsa kamyonete
konur filân değil mi? Yok arkadaş biz şöyle götürüyoruz:
Evimize 2 km. kadar uzakta oldukça eski bir şehir var (4500
yıllık gibi öyle biraz eski işte), izin alıp onun içinden geçiyoruz.
Orda görevli bir arkadaşım var organlarına hoponopo yapıyor,
matrix energetics eğitimi almış, onunla biraz laflıyoruz.
Sonra muhteşem bir platodan kanala ulaşıyoruz. Yolun sonunda
balık kooperatifinin tekneleri karşıya gelip gidiyor, Dalyan'a
kutularda balık taşıyorlar. Onlardan birine rica edip, yüklüyoruz
motoru.

Hava ılık, etraf sakin, bulutların aksi suya vuruyor, sazlıklar var
ilerde. Motorun üzerinde oturuyorum. 3-4 dakikalık yolculuk
bitmesin istiyorum, daha gitsek keşke. Varıyoruz hemen karşı
kıyıya. Orası şehir gibi; zincir marketler, geniş yollar, barlar filân
var. Orada ilk defa motor kullanıyorum, hoş geliyor.

Akşam bar sahibi bir arkadaşın doğumgünü var. Gelmişken ona
takılıyorum. E akşam geri dönülmez o tarafta kalıyorum.

Her Salı Sultaniye Kaplıcaları'na tekne gidiyor sabahtan. Ona
atlıyorum. Bir saatlik harika bir yolculuk. Gölün üstü hafif serin.
Aylin flüt çalıyor, iki de köpek var. Varınca kendimizi sıcacık
kükürtlü suya atıyoruz. Bu nasıl bir suysa acayip gevşetiyor
insanı. Dönüşte teknede uzanmak ohh...

Tamir olan motoru alarak yine tekneye yüklemek üzere yola
çıkıyorum. Biraz yağmur yağıyor usul usul. Balık kutularının
boşaltılmasını bekliyorum hiç acelem yok. Yine karşıya geçiyoruz.

O yol bitmesin istiyorum öyle güzel ki...

16 Mart 2015 Pazartesi

Begüm'ün Çandır'da bir günü

Nihayet blogda benden (yani Emre'den) başka biri daha yazıyor. ((: Huzurlarınızda Begüm:
----------------------------

Ben yazmayı severim. Son bir yılda armağan ekonomisiyle, topluluk olmakla, Findhorn'daki
yeni hikaye zirvesiyle vs. ilgili 5 kitapçık yazdım. Bu sefer ise farklı. Çandır'daki son misafirimiz Ömürden 'Bunları yazın' dedi. Ben de ilk defa burada Çandır'daki yaşantımızı kendi açımdan yazıyorum.

Kırsala yerleşen birçok insan ve topluluğumuzun diğer üyelerinden farklı olarak bende pek toprak merakı yok. Ne permakültür eğitimi aldım ne birşey. Peki benim gibi bir insanın kırsalda yaşayan bir toplulukta ne işi olabilir? Toprakla uğraşmıyorsam, hayvanlarımız yoksa ne işe yararım ben?
Aslında bu sorunun cevabını size günlük yaşantımızdan bir kesitle aktarabilirim sanıyorum.
Sabah istediğim saatte kalkıyorum. Limonlu, ballı ılık su içerim güzel temizler içimi. Sonra bazı yoga hareket leri ve şamanik danstan oluşan bir seri sabah ritüelimi yaparım. Hemen sonrasında biraz meditasyon ve genellikle melek kartı okuması. Bu okumalarda günlük mesajlar olduğu kadar toplulukla ilgili sorular da sorabiliyorum.

Sonrasında kahvaltıyı birlikte hazırlar, birlikte ederiz, sessiz dualar ve şükürlerle. Sonrasında bazen çemberimiz olur. Çember topluluğumuz için olmazsa olmaz bir iletişim yolu. Misafirlerimiz varsa onlar da katılır. Maddi konularda karar almak, sadece kendimizi ifade etmek ve bazen öylesine sessiz durmak için birebirdir çemberler. Zaten artık kendi aramızdaki iletisim de çember kıvamına
geldi sanırım.

Ben gün içinde canım ne istiyorsa onu yaparım. Emre ve Burcu bu konuda epey heveslendirirler beni. Örneğin son zamanlarda duvarımıza ay takviminin burçlarıyla ilgili bilgileri hazırlayıp astım. Misafirimiz varsa gezdirir, komşu ziyaretleri yapar, bizim köydeki ve Dalyan'daki arkadaşlarla toplaşmalar düzenler, yeni ay ve dolunayda mutlaka özel meditsyonlar, ritüeller yaparım. Bunlara genelde Burcu'cum da katılır. Şimdi bahar ekim zamanı geldi, bahçemizde de güzel, özel ritüeller yaparız inşallah. Bunlar için 'Cadının Bahcesi, Mutfağı' gibi kitaplardan yararlandığım gibi dünyanın dörtbir yanından tanıdığım insanın desteğini de görüyorum.

Günümün bir kısmı da fiziksel olarak uzakta olup, gönlümde topluluğun parcası olan can arkadaşlarimla facrbook ve telefon görüsmeleriyle geçiyor. Onlara 'gezici komün' diyorum ben. Hepsi bana ilham veriyor, hepsine destek olmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Hazır olduğumuzda, zamanı geldiğinde daha fazla kişiyle yaşayabilecegimi düşünüyorum. Ve hayalimde alternatif bir okul var...

Devamı sonralara (:

7 Mart 2015 Cumartesi

Çandır'da toprak işleri - 2

Sizin oralar ne durumda bilmiyorum ama buralara bahar geldi, özellikle son dört gündür. Şu sıralarki toprağa dair meşguliyetlerimizden bahsetmek istiyorum biraz.

BAHÇE HAZIRLIKLARI - Geçen yazıda bahsetmiş olduğum 40-50 metrekarelik alanın etrafını dün çevirdik. Bir iki kesin karar veremediğimiz kısım nedeniyle tamamlanmadı gerçi ama az bir iş kaldığını söyleyebilirim. Çevirdikten sonra daha bi' heyecanlandığımı(zı) paylaşmalıyım. ((:

Bu arada bahçeyi çevirmek için kazık olarak ormandan yere düşmüş kalınca dalları kullanmıştık ancak Cevcet Abi ve Güllü Abla "Bunlar hiç dayanmaz, zaten çürükler!" diye dün bizi uyardılar ve daha biz kem küm etmeye vakit bulamadan Cevcet Abi aldı bizi, traktörüyle bir zeytinliğe gittik. Oradan yaş ve sağlam zeytin dalları kestik. Fotoğraftaki kazıklar da bu ağaçlardan zaten. Cevcet abi bunla da yetinmedi dalların uçlarını sivriltme işlerine de el attı. "Bi' kere yapılacak, sağlam olsun!" dedi. Bana da kazıkları dikerek, dün pazardan aldığımız ağı bu kazıklara bağlamak kaldı. Bu arada, komşularımızın hakları ödenmez!



Geçen yazıda birkaç yöntemi bahçenin farklı alanlarında kullanmayı düşündüğümüzden bahsetmiştik. Buna ilişkin Pınar'ın önerisi tek bir yöntem üzerinden ilerlemekti ama galiba bu konuda burnumuzun dikine gideceğiz. ((: Bakalım neler olacak.

KOMPOST - Sıcak kompostu başlattık ve bundan dolayı pek heyecanlıyız. Hatta sekizinci güne geldik bile! Karbon ağırlıklı kaynak olarak, marangozdan aldığımız iri kıyım talaşları ve parçaladığımız kartonları, biraz da çalı çırpıyı; azot ağırlıklı kaynak olarak ise bahçeden yolduğumuz otları ve bir süredir biriktirdiğimiz mutfak atıklarını kullandık. Bir de komşudan almış olduğumuz bir el arabası inek gübresi. Yığınımızın eni ve boyu bir metreyi biraz geçti bile ama boyu 70-75 cm civarında kaldı. Duruma göre bir şeyler daha ekleyebileceğimizi düşünerek, yağmurlu havaları da gözeterek naylonla üstünü örttük ve dört gün bekledik.

Yığınımızdaki karbon azot oranının azot lehine biraz bozuk olduğunu fark etmiştik zaten ve dört günün sonunda biraz alçalma gözlemleyince bu durum kanıtlanmış oldu. Ama içi acayip ısınmıştı ve bu durum beni çok heyecanlandırdı ((: (Sıcak kompost uygulamasında yığının merkezindeki sıcaklığın 70 dereceye kadar çıktığı söyleniyor). Dördüncü günde ters yüz ettikten sonra havalar da açtığı için üstünü örtmedik bu sefer ancak tekrar çevirdiğimiz altıncı gün ve bugün de yeterince ısınmadığını görüyoruz. Galiba naylonla kapayıp sera etkisinden faydalanmak iyi olacak. Ne dersiniz? (Gerçi az önce Iraz "Yok yok açık kalsın." dedi ama...)

SERA - Ben Alanya'dayken Bülent ve Burcu, fidelerimizi yetiştirmek üzere çok ufak bir sera yaptılar. Geçen hafta sonu ise Burcu ve ben -Kenan'ın da yardımıyla- son rötuşları yaptık ve birkaç gün içinde tohumlarımızı toprakla buluşturacağız. Bir heyecan ki sormayın...



Ayrıca dün pazardan viyol de aldık. Biraz da onlara tohum ekeceğiz galiba. Hem serada herhangi bir sorunla karşılaştığımız takdirde sigorta olmuş olur.

TOHUM HAZIRLIKLARI - Geçen yıl çok az oranda ürün almış olmakla birlikte biraz tohum alabilmiştik. Buna ek olarak permakültür eğitiminden arkadaşım Alaattin'in verdiği tohumlar ve köyden topladığımız tohumlarımız var. Adet olarak çoklar ve ihtiyacımızdan çok daha fazlalar. Elimizden geldiğince çok fide yetiştirip konu komşuya dağıtabiliriz ve/veya evin yan tarafındaki bahçeleri kullanabilir, hatta bir miktar yerin daha etrafını çevirerek toplam bahçe alanımızı genişletebiliriz. Bakalım...

AY TAKVİMİ - Bu konuda biraz kafamız karışık. Yani şöyle: Ay takvimine göre ekme-biçme ve diğer işlerimizi ayarlama konusunda epey netiz ama farklı hesaplamalar nedeniyle farklı takvimlerle karşılaşıyoruz. Begüm'ün bir arkadaşından buduğu ay takvimi duvarımızda asılı.



Bunla birlikte Kızıltepe Permakültür Çiftliği'nin yayımladığı bir tablo, bir de organikoop'un yayımladığı takvim var. Son ikisi arasında, burç geçişlerinde birkaç saat oynuyor, birincisi ile aralarında ise bir günden fazla fark görüyoruz. Bunlardan hangisine göre çalışma yapacağımızla ilgili soru işaretlerimiz var. Ne dersiniz acep? Önerisi olan?

DİĞER - Bütün bunların yanı sıra son zamanlarda ortalıkta (çoğunlukla, maalesef ormana atılmış vaziyette) bulduğumuz her türlü atık malzemeyi alıp saksı yaptık. Alüminyum tencereler, kırık kovanlar... Bunların içine ise kişniş, hardal, çörekotu gibi tohumlarımızdan gömdük ve çoktan filizlendiler bile.




Ayrıca birkaç hafta önce ektiğimiz soğanlar artık iyice filizlendiler ve bolca taze soğanımız var artık. Bunla birlikte pazardan aldığımız pırasaları da kullandıktan sonra toprağa gömüyoruz ve onlarda da hareket gözlemliyoruz.

Baklalar çok boy atmasalar da epey mutlu görünüyorlar, hepsi çiçekte. Bezelyelerin bir kısmı donda yanmıştı ama hala sağlam olanlar var. Beklemeye devam.



Üç dört kök lahanamız da kapanmaya başladılar ve yakın gelecekte yemeye hazır hale gelecek gibiler.

Aynı bitkinin farklı cinslerinin çiçeklerinden hibritleşme olma riskini geçen yazıda da bahsetmiştim ama buna dair ne yapacağımızı tam olarak bilemiyorum. Buna dair önerileriniz varsa alabiliriz.

3 Mart 2015 Salı

Şubat ayı bütçemiz ((:

Mart ayına girdik ve Şubat ayı bütçesini paylaşmak istiyorum. Sonraki aylarda devam eder miyim, bilmiyorum. Üç aşağı beş yukarı benzer rakamlara ulaşacağımızı biliyorum ama her ay paylaştıkça daha fazla kişinin kulağına kar suyu kaçırma ihtimalimin artması nedeniyle devam etmek istiyorum.

Geçen ayki yazıda para konusuna nasıl yaklaştığımız ve topluluk içindeki para ilişkilerimizden bahsetmiştim, merak edenleri o tarafa alalım. Bu ay kısaca bilançoyu paylaşıp kaçacağım:

Şubat ayı boyunca 1.205 TL harcadık. Bunun 450 TL'si kiradan; 755 TL'si ise gıda ve diğer alışveriş, su ve elektrik faturaları, belki şimdi aklıma gelmeyen bir iki kalemden daha ibaret. Geçen ay olduğu gibi, gün gün evde kaç kişi kaldığını hesaba katarak ağırlıklı ortalamayı aldığımda günde ortalama 3,2 kişinin evde kaldığını gördüm. 755'i önce 28'e, sonra da 3,2'ye böldüğümde ise şubat ayında bir kişinin bir günlük masrafının 8,40 TL olduğunu gördüm. Geçen ay 10 TL idi, biraz gerileme göstermiş.

Geçen ay da yazdığım gibi buradaki hayat acayip güzel. Gelenler de mutluluğumuzu ve huzurumuzu görüyorlar. Ve her gidenin aklı burada kalıyor. Bunları yazma nedenim tabii ki kendini girdabın dışına atmak isteyenleri gaza getirmek. ((: Benim de olayım bu, malum.

Ama ne yapayım?! Bu kadar keyifle ve huzurla, bu kadar da ucuza yaşayınca bunu paylaşmak sorumluluğummuş gibi geliyor ve zevkle de paylaşıyorum.

Bitti. (: