18 Mart 2017 Cumartesi

Çandır Candır için dönüşüm vakti

Arka planda şunu dinleseniz: https://www.youtube.com/watch?v=PVBoDx_1dTc

***

Bu blogun son yazısını yazıyor olabilirim (eğer kızlardan sürpriz bir yazı çıkmazsa). Gerçi zaten 15 aydır tek bir satır paylaşmamışız. Yeni yazı olmayınca tıklanma sayısı epey düşük olsa bile, ziyaret eden az sayıdaki kişiye karşı sorumluluk hissediyorum: değişen durumlarımızı burada paylaşmamanın eksikliğini...

Doğrudan sadede, yani tam da paylaşmak istediğim konuya gelirsem, Çandır Candır'ın sonuna geldik. Bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere, en son, yan yana iki evde dört kişi yaşıyorduk. Benim de içinde olduğum büyük evde Burcu, Begüm ve benim odalarımız vardı, yandaki küçük evde ise Gülengül'ün odası ve Burcu'nun keçe atölyesi. Toplu yaşam tamamen büyük evde dönüyordu; yemekler burada yapılıyor, yeniyor, burada ortak vakit geçiriliyor, misafirler burada ağırlanıyordu. Geçtiğimiz yaz aylarında ise birtakım değişimler oldu ve buradaki durumlar, yerini farklı bir şekle bıraktı.

Değişim, kronolojik olarak şöyle gerçekleşti: Önce Begüm, yaz sonlarında evden ayrıldı gibi oldu (eşyaları hâlâ burada, hatta kiraya bir miktar katkı sağlamaya devam ediyor ama Çandır'a çok seyrek olarak geliyor artık) ve kendini Kabak'ta buldu. Görünen o ki orada keyfi yerinde. Sonrasında Gülengül'le, birlikte yaşamaya dair vitesi bir kademe düşürmeye ve komşu olmaya karar verdik. O, küçük evde tek başına yaşamaya başlayacak, ben/biz ise büyük evde devam edecektik. "Ben-biz" dedim, zira Burcu da birkaç ay kalıp başka arkadaşlarımızın yanına geçecekti; böylece ben ise burada tek kalmaya başlayacaktım. Planlar biraz değişti ve Burcu birkaç aydan biraz daha fazla Çandır'da kalmaya devam ettiyse de geçtiğimiz hafta itibariyle İzmir'in bir köyünde Doğukan ve Filiz'in yanına taşındı.

Böylece birkaç ay içinde dördümüzün de hayatında ciddi değişimler meydana gelmiş oldu; iki kişi yer değiştirdi, diğer ikisinin ise evle olan ilişkisi değişti. Dahası, birlikte yaşamımıza yumuşak bir nokta koymuş olduk. Gerçi hayat ne getirir bilinmez, iyisi mi biz buna noktalı virgül diyelim, ne olur ne olmaz.

***

Bu gelişmeleri paylaşmayı aylardır çok istedim. Birçok insanın gözünde başlangıçlar çok kut'lu ve mut'lu iken bitişlere genelde hüzünle yaklaşılıyor. Tam da bu nedenle bitişleri pek duymaz, sessizce geçiştirirken başlangıçları kutluyor, seviniyoruz. Doğumun çok harika ama ölümün üzücü, başlayan ilişkilerin mutluluk verici ama ayrılıkların vahlanası olduğu gibi, buradaki deneyimimizin form değiştirmesi de olumsuzluk, başarısızlık vs. gibi görünebilir birçoklarına. Ama hayat hiç de öyle bir şey değil bana göre. Her bitişin yeni başlangıçlara, ölümün yaşama gebe olduğunu biliyorum ve bundandır ki bu döngüleri, süreçleri sevgiyle karşılıyorum. Kaldı ki önemli olan varılan yer değil, yolun kendisi ya hani...

Çandır'da, şu an yaşamaya devam ettiğim bu evde, önce dört kişilik (Burcu, Bülent, Begüm ve ben), sonra üç kişilik (Bülent ayrıldığında), sonra ise Gülengül geleceği zaman yan evi de kadroya katarak yine dört kişilik bir yaşam sürdük. Çok fazla misafir-eş-dost ağırladık, birkaç etkinliğe ev sahipliği yaptık, hayâl etiğimiz topluluk yaşamının çok küçük bir sürümünü deneyimledik ve bu deneyimler, ilerideki niyetlerimizi de şekillendirmemizi sağladı, sağlıyor. Çemberi hayatımızdan pek eksik etmedik, çoğu zaman kalpten ve candan iletişim kurmayı becerdik, beceremediğimiz dönemler oldu ama sanırım bunlardan da öğrendik ve gerek yapabildiklerimiz gerekse yapamadıklarımız, bundan sonraki hayatımıza ışık tutacak, bize rehber olacaklar.

Çoğu zamanımız epey keyifli ve paylaşımlı geçti, zaman zaman aynı çatının altında birbirimizden sıkıldık, bazı davranışlarımıza veya huylarımıza gıcık olabildik, tetiklendik. Bu durumları bazen paylaştık, bazen içimizde tuttuk. Paylaştıklarımız bizi hep çözülmeye ve ferahlığa götürürken, paylaşamadıklarımız yük oldu, taşımak zorunda kaldık. Öğrendiğim ve umarım ki uygulamayı unutmayacağım başlıca ders bu zaten: İçinde tutma! Ne olursa olsun tutma. "Üzer miyim, kırar mıyım?" deme. Paylaş, mutlaka paylaş. Dan dun paylaşma tabii, önce bir nefes almayı unutma, şefkati bir kenara koyma, doğru zamanda doğru kelimeleri getir yan yana; "ben dili"ni de ihmal etmeden. Böyle yaparsan zaten, kırgınlık falan olmuyor pek. Olsa dahi hızla tamir oluyor. Kaldı ki bir şeyi içte tutmanın yükü çok ağır, çok kocaman. Her şeyden büyük. Tuttukça daha fazla büyüyor, kendi kendini besliyor ve bir dev'e dönüşüyor. Hiç gereği yok. Söyle gitsin. At, kurtul! ((: Ama elbette ki özenle...

***

Peki bundan sonra ne olacak? Bir toplulukta yaşamak, hepimizin niyetlerinde yer almaya devam ediyor. Hatta dördümüzün de içinde bulunduğu bir grup insan bunun yollarını araştırıyoruz. Bazen yüz yüze buluşuyor, bazen skayplaşıyor, bazense yazışıyoruz. Sürecin nasıl ilerleyeceğini ve neye evrileceğini kestirmek kolay değil lâkin ciddi düşünüyoruz, orası kesin. Bir-üç yıl içinde, bir kısmımızın ya da hepimizin, yeni -ve belki de- nihai yaşam alan(lar)ımıza geçiş yapacağını hem umuyorum hem buna inanıyorum. Bu süreçte akışa güvendiğimi(zi), acele etmediğimizi paylaşmak isterim.

Evet, buradaki sürecin şekil değiştirmesi topluluğa olan inancımızı ve isteğimizi azaltmadı. Zaten en başından beri, büyük bir arazide ve herkesin kendi küçük evinin olacağı bir yaşam şekli hayâl ediyorduk; buradaki süreç bunun kaçınılmazlığını gösterdi bize. Aynı çatı altında bir süreliğine yaşamak fena olmuyor ama bir yerden sonra zor olduğu gibi, dostluklarımızı bile yıpratabiliyor. Özel alanlarımızı koruyan bir yaşam şekli inşa edersek bu işi kıvırabileceğimizi sanıyorum. Yine bir takım zorluklar olacaktır ama dengelenmek daha kolay olacaktır.

***

Galiba son yazının sonundayız. Umarım ki buradaki tüm yaşadıklarımız, deneyimlerimiz, hislerimiz, duygularımız hemhâl olsunlar ve şahane bir kompost ortaya çıksın, ve bu kompost yeni hayatlarımızı ve niyetlerimizi beslesin, parlatsın. Amin!

15 Aralık 2015 Salı

Hızlı kış günleri (Emre'den)

Hızlı ve epey yoğun zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde, burada olan bitene dair güncelleme yapma istek ve ihtiyacı duydum.

Öncelikle, kısa bir süre için de olsa arkayı beşledik efendim. Begüm'ün geçenlerde yazdığı üzere, Mustafa'mız (Birbilen) Aralık ayını geçirmek üzere bizle. Bu süreçte hem kırsal hayatı hem de topluluk hayatını deneyimliyor. <Mustafa'm, gitmeden buraya bir yazı çaksan ve burada yaşayıp ettiğini, hissiyatını kendi cümlelerinle paylaşsan ne güzel olur, hımm?> Burcu ve benim zaten çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olup Gülengül ve Begüm'le de pek seviştiler. Ayrıca 3 kadın - 1 erkekten mütevellit topluluğumuza bir miktar denge gelmiş oldu. Gayet hoşnutum/hoşnutuz bu durumdan. Ay sonuna doğru Mustafa gidecek ve yine 3-1'e düşeceğiz ama olsun. İlerleyen zamanlar neler gösterecek kim bilir...

Bu taraflara gelmeye, yerleşmeye başlayanların sayısı da artmaya devam ediyor. Sadece son bir ayda Dalyan'a veya Çandır'a gelen veya gelmeye ciddi olarak niyetlenen, sırf bizim bildiğimiz üç dört hane daha oluştu. Çok açık ki şehirlerin ve sistemin içindeki debdebede daha fazla çırpınmak istemeyip bunun için harekete geçebilenlerin sayısında ciddi bir artış var. Darısı, sevip de kavuşamayan diğer dostların başına.

Dalyan'da, yeni gelenlerin de heyecanı ve Begüm'ün çağrısı ile güzel bir toplaşma yaptık birkaç hafta önce. Kimileri için birbirini tanıma, kimileri için biraz daha kaynaşma fırsatı oldu. Ayrıca kışa dair niyetlerimizi ve yapmak istediklerimizi paylaştık. Müzik toplaşmaları, film izlemeler, oyun oynamalar, dikiş atölyeleri vs. Pek keyifli, bir o kadar da verimli bir buluşma oldu. Ayrıca çaktırmadan, bizi misafir eden Smyrna Cafe'yi işleten Büşra'nın doğum gününü kutladık.


Bu toplaşma, harika bir şeye de vesile oldu. Ne zamandır aklımda olan, birkaç ay önce ön çağrısını yaptığım ama ciddi adım atmaktan imtina ettiğim oyun ve -ucundan kıyısından- doğaçlama tiyatro çalışmaları için de ivmelendik. Bayramiç'ten birkaç günlüğüne Dalyan'a gelen arkadaşımız Kazım "Oyun oynamak, eğlenmek istiyorum; birkaç günüm daha var burada" deyince, hiç düşünmeden "Tamam," dedim "sen gitmeden, yarın yapalım bu işi!". Ertesi gün değil ama ondan sonraki gün ilk toplaşmamızı (bir nevi pilot çalışma) gerçekleştirdik ve pek keyifli geçti ve her hafta devam etmeye karar verdik. Dünse ikinci çalışmamızı (aslında resmi <!>olarak ilk çalışma), iki yeni katılımcıyla gerçekleştirdik. 




Ayrıca hayatta sadece severek yaptığım şeylerden ve mümkün olan her koşulda armağan ekonomisi ile paraya erişme niyetim doğrultusunda burada da bir taş koymuş oldum ve dünkü çalışma sonrasında armağan sandığımı ortaya koydum ve isteyenler istediği miktarı bana ilettiler.

Bu sandığı, 2,5 yıl önce Begüm'le Antalya'da gerçekleştirdiğimiz Armağan Atölyesi - 101 atölyesinde biri hediye etmişti ve ilk kez dün kullanıldı. Zira kendisi uzun zamandır Alanya'da bekliyordu, annemler gelirken getirdiler.


Böylece kurumsal hayattan ayrıldığım 2012 Temmuz sonrasında yeni bir yoldan daha paraya ulaşmış oldum. Bugüne kadar -şimdilik hiçbiri geçimlik olmasa da- ekmek yaparak, kitap düzeltisi yaparak, yürüyüş yaptırarak, atölyelerle ve yazıp çizdiklerim vasıtasıyla -ve hemen hemen tamamiyle- armağan ekonomisi çerçevesinde paraya erişmişliğim vardı. Dostlara oyun oynattığım ve becerebildiğimce kendimi ve onları doğaçlama tiyatro içine çekmeye çalıştığım bu çalışma da bu kervana eklenmiş oldu. Ne mutlu!



3 yıl önce bu beş-altı maddenin hiçbiri ile para kazanmak aklımın ucundan bile geçmezdi ama bu yollara girince yeni yeni armağanlarla ve ilgi alanlarıyla karşılaşmamak mümkün değil. "Para işini nasıl çözecez"cilere duyurulur. Biraz sabır, biraz da hayata güven...


Başka neler oluyor... Haftada bir (genelde Pazartesi günleri) çemberliyoruz, dostların ziyaretleri devam ediyor. İki hafta sonra Tangala Proje Platformu'nda Buket'in ev sahipliğinde bir toplaşma organize ediyoruz. Begüm etkinlik detaylarını Buket'le kararlaştırdı ve bugün itibariyle duyurulara başladık. Bu buluşmada, Marmaris-Datça ve Kaş-Kalkan arasındaki "yeni köylüler"in bir araya gelmesini sağlayacağız. Buradan ne gibi çıktılar çıkacağını bilmiyoruz ve hemen her konuda olduğu gibi bunda da akış hazretlerine güveniyoruz.

Burcu, Begüm, Gülengül, Mustafa ve ben... Hepimiz afiyetteyiz, keyifliyiz. Birlikte yaşamak elbette ki çok kolay bir şey değil. Sürtüşmeler, yanlış anlaşılmalar, tetiklenmeler her daim olabiliyor. Bunları, çemberlerde ve bazen de birebir sohbetlerde dile getirerek çözümlemelere ulaşmaya çalışıyoruz ve galiba çoğunlukla başarılı olabiliyoruz. Ama benim için, ortaya çıkan sıkıntılardan çok daha fazla artısı var bu şekilde yaşamanın. İşler çok daha hızla ve kendiliğinden akıyor, her an sohbet edebilecek birileri etrafımda (bu, bazen de boğucu olabiliyor, kabul), maddi-manevi dayanışma halimiz her daim mevcut vs vs. İyiyim yani. ((:

Başka... Yakın çevrede ziyaret etmek istediğim ama çoklukla ertelediğim dostlar, yerler var; bu yıl bitmeden bu ziyaretleri gerçekleştireceğim (çoğunu yalnız, azını Burcu'yla, Gülengül'le vs.) Geçen hafta Filiz'e gittik, yarın Fethiye ve Kayaköy'deki dostları görmek üzere birkaç günlüğüne yola düşüyorum. Haftaya muhtemelen Köyceğiz'e ve galiba yine Fethiye'ye gidiş olacak. Sonraki hafta, zaten bahsettiğim Güneybatı Buluşması var.

Hımmm köysel işleri atladım. Öne çıkan görece iki büyük işten birincisi, zeytin toplamak oldu. Köyde çok sevdiğimiz bir Mehmet Amcamız ve Hatice Teyzemiz var. Bizi, nerdeyse kendi oğulları-kızları veya torunları gibi seviyorlar diyeyim. Geçenlerde annemleri de götürdük mesela onlara, Hatice Teyze "Herkesi seviyoruz ama bunları başka seviyoruz." dedi. İşte onlar bir yerdeki zeytinliklerine bizi atadılar. Yani dediler ki "Burası sizin, toplayın istediğiniz gibi. İster sofralık yapın, ister yağını sıktırın." Biz de birkaç günlük çalışma sonrasında dört çuval kadar zeytin topladık. Yine Mehmet Amcalar vasıtasıyla sıktırdık. Onlar zeytinlerini sıktırmaya götürürken bizimkileri de götürdüler yani. Ve sonuç olarak iki tenekeye yakın (yaklaşık 35 litre) zeytinyağımız oldu ve şu anda dinleniyor. Kendi ellerimizle yağımızı çıkarmamız harika oldu.



Üstteki fotoğrafta, ağaçtan indiren zeytinlerin dalını, yaprağını ayıklıyoruz. Ben, o günlerde bizi ziyarete
gelen Hira ve bir günlüğüne bize yardıma gelen Mehmet Amca... Alttakinde ise, nasıl bir manzara eşliğinde zeytin topladığımızı görüyorsunuz.

Diğer önemli işimiz ise odun işi. Bu yörede yılda üç gün, kendiliğinden düşmüş olan ağaçları kesip biçip evlerine götürmeleri için köylüye izin var. Biz de dolaylı olarak bu haktan yararlanıyoruz. Komşumuz Cevcet (esas adı Cevdet ama herkes "Cevcet" diyor) Abilerin ciddi desteğiyle bu işi de kotarmaya çalışıyoruz. Bir ay kadar önce, burada Gülengül yalnızken bir tur odun getirmek gerekti ve Dalyan'dan koşup gelen Kenan sayesinde o partiyi atlatmış olduk. İkinci tur içinse, iki gün önce -yine Kenan ve bu sefer ben- birkaç saat çalıştık; şimdi birkaç saatlik iş daha var. Bu yazıyı yazdıktan sonra ormana gideceğim. Görev: Epey yoğun bir orman alanında Cevcet Abi'nin kesmiş olduğu kütüklerin kalanını 50 metre aşağıdaki yürüyüş patikasına indireceğiz, oradan el arabasıyla traktörün alabileceği bir yere götüreceğiz. Oradan da yine Cevcet Abi'nin desteğiyle, traktörle bunları bizim bahçemize getireceğiz.

Son olarak... Bir ara daha sık izliyorduk ama yine, ara ara akşamları film izliyoruz. Bir hafta kadar önce izlediğimiz Whiplash'a öldük, bittik. Bunu yazmadan geçemedim. İzlemeyenlere coşkuyla öneririm!! Uzun zamandır izlediğim en etkileyici film idi. Hatta belki de evde izlerken bu kadar çok etkilendiğim "en" film olabilir.

Görünen o ki bu kış, kış uykusu yok. Nerde o eski kışlar...

Neyse çok uzattım ve akşama az kaldı. 

Oduna gidiyorum, dönücem.

28 Kasım 2015 Cumartesi

'Topluluk Topluluk' Dedin... (Begüm'den)




Geçen ay Istanbul'da bir toplaşmıştık, Kuzey Ormanları
Savunması Ofisi'nde. 15 kişi kadardık. Anlattıydım ne
yapıyoruz 1,5 yıldır. Bahçe işleri, para işleri, ev işleri,
gönül işleri...
İkinci bölümü de bu konularla ilgili sorulara ayırdıydık.

İşte size sorular ve benim yanıtlarım:

1- Bahçeniz var mı? Yetiyor mu?
2 küçük ekili bahçemiz var evet. 4'ümüze (ay bi süre 5
olucaz şimdi ne heyecanlı;) yetiyor mu? Hayır. 3 sebeple
yetmiyor: Bir, alanımız az. İki, toprağımız dandik biraz. Üç,
konuda yeterli bilgi ve deneyimimiz yok.
Ha bugüne kadar Emre ve Burcu'nun çabalarıyla epey domates,
acur, patlıcan, semizotu, biber, kabak yedik...

2- Para işlerini nasıl hallediyorsunuz?
Salonda cam bir kâsemiz var. Oraya isteyen istediği kadar para
koyuyor. Kirayı da pazar alışverişlerini de ordan alıp yapıyoruz.
Başkaca da pek bir gider yok zaten...
Yani belli saptanmış bir miktar yok 'Ayda ...lira oraya konulacak'
diye. Ben bu ay fazlaca koyabilirim (kazandığım paraları banka
yerine kâsede tutmayı tercih ediyorum) de ertesi ay Burcu daha
fazla koyabilir meselâ. Sonuçta hep yetiyor, hep bir şekilde var
şükür.

3- Sürdürülebilirliğinizi nasıl sağlıyorsunuz? Üretim var mı?
Burcu keçe üretiyor, Gülengül emekli, Emre armağan ekonomi_
siyle dostların desteğiyle sağlıyor, ben arada çocuk kampları
yapıyorum, bir de birlikte atölyeler düzenliyoruz konaklamalı.

4- Ev işlerini nasıl düzenliyorsunuz?
Herkes canı ne isterse onu yapıyor. Bulaşık, temizlik filân sırası
yok. Birşekilde halloluyor kolayca.

5- Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah erken kalkılıyor genelde. Gülengül Bozo'yu gezdiriyor. Ben
ve Emre fiziksel birtakım egzersizler yapıyoruz. Kahvaltı hazırlığı ve
sofrası 2 saate yakın sürüyor. Birlikte önemli bir zaman dilimi bizim
için. Kahvaltı sonlarında herkes o günkü niyetlerini bildiriyor. Kim
okuyacak, yazacak, Dalyan'a mı inilecek vs. konuşuyoruz. Genelde
Pazartesi'leri çemberimiz var; kalple dinleme, kalpten konuşma
pratikleri bizim için çok önemli.

6- Misafir geliş-gidişleri nasıl oluyor?
Aramızdan en az birinin tanıdığı herkese kapımız açık. Yalnız o kişinin
gelisini ve tarihini diğerlerimize onaylatıyoruz. Bazen misafir trafiği çok
yoğunlaştığı için buna gerek duyuyoruz.

7- Aranıza katılacak kişileri nasıl kabul ediyorsunuz? Ayrılıklar nasıl
oluyor?
Sanırım bir flört dönemi var. Örneğin Gülengül'le her birimiz hem ayrı ayrı
hem de birlikte epey vakit geçirdik öncesinde. Sonra da teklif ettik
'Gelir misin yanımıza?' diye. Birkaç gün sonra ilk aşamada  aramıza 3
haftalığına katılacak Mustafa'yı da Emre ve Burcu jamci olarak iyi tanıyor.
Ben onlara güveniyorum. Yoksa kendisiyle pek bir vakit geçirmişliğim yok.
İlk görüşte sevdim o ayrı ;)
Velhasıl herkesle farklı bir süreç işleyebilir...
Ayrılmak isteyen arzu ettiği her an konuşarak anlaşarak ayrılır tabii ki...

8- Gelecek plânlarınız neler?
Bireysel olarak herkesin farklı yerlerde yapmak istediği farklı şeyler var.
Topluluk olarak da daha geniş bir araziye yayılarak, herkesin kendi
kulübesinin, ortak mutfağımızın, çalışma, meditasyon ve müzik alanımızın
olduğu bir 10 kişilik (önümüzdeki bir yılda meselâ) Çandır Candır sanki :)

Varsa başka soru buyrun yollayın  b_erenler@hotmail.com